banner
banner

Hey Gidi 90’lar

90’lı yılların Türkçe Pop ruhu neden 2000’lerde kayboldu?

sadece90lar

Tüm okuyucularıma uzun bir aranın ardından selamlar…
Bildiğiniz gibi aylar evvel www.sadecemuzik.net sitesinde köşe yazarlığına başladığımda aklımda projelerin ve sürprizlerin olduğundan bahsetmiştim. İşte bahsettiğim planlarımdan birisini gerçekleştirdiğim için çok mutluyum. Yazımın konusu 90’lı yıllarda Türkçe Müzik… Bildiğiniz gibi 90’lı yılların başlarında pop, sonlarında ise rock patlaması yaşanmıştı. Artık “Albümü olmayana kız vermiyorlar” esprilerine neden olmuştu bu furya… Hatta hiç unutmam, “Olacak O Kadar”ın 90’lı yıllarda yayınlanan bir bölümünde yapımcılar yeni şarkıcı aramak için sokağa çıkıyorlardı ama buldukları her kişinin albümü olduğunu fark ettiklerinde şaşırıyorlardı. Örneğin zile basıyorlardı ve “Zilinizin melodisi çok enteresan geldi bize” dediklerinde kapıyı açan kadın “Evet, son single’ımın melodisi” diyordu. Hele hele Mirkelam “Her Gece” ile bir günde şöhret olduğunda sanki o albüm için aylarca, belki de yıllarca emek verilmemiş gibi “Artık bir gecede şöhret oluyor gençler” diye eleştiriler geliyordu. “Bu gençler kalıcı olamazlar, bu komik sözlerle mi olacaklar? İmkansız… Sabun köpüğü bunlar” dediler ama yanıldılar. Sanki çok eski alaturka şarkılarda ya da 60’ların, 70’lerin birçok şarkısının sözleri de müstehcen, komik değilmiş gibi 90’lı yılların sanatçıları için gelip geçici dediler, fakat günümüzde hala o yıllarda yapılan şarkılar bir başyapıt, bir klasik olarak dinleniyor. “Kıl oldum abi” dediği için yerden yere vurulan Tarkan, megastar’ımız oldu mesela… Eurovision’da bizi şampiyonluğa taşıyan divamız Sertab Erener’den tutun da Türkçe Rock Müziği’nin Kraliçesi Şebnem Ferah hep bize 90’lı yılların armağanı… Fakat sektöre küstükleri için artık albüm yapmayan ama orada burada hala sahneye çıkan, bazen de ara sıra tek tük albümleri çıkan, yeni neslin pek tanımadığı bazı 90’lı yılların şarkıcıları bile hala fenomen durumunda… Hala kitleleri var, hala “Bir zamanlar Bay X diye biri vardı. Ne oldu ona acaba? Albüm yapsa da dinlesek…” deniyor, hala müzik kanallarının nostalji programlarında boy gösteriyorlar. Hatta SMS ile klip isteği uygulaması varsa mutlaka o programda en az birkaç tane 90’lı yıllardan kalan, özlediğimiz klipler gösteriliyor. Bu konuda Gökhan Çınar’ın Perşembe akşamları Kral Pop TV’de yayınlanan “Doksanlar” adlı programını ve TRT Müzik’te her gün yayınlanan; 60’lı, 70’li yıllardan başlayıp 80’li, 90’lı yıllara kadar uzanan “Hey Gidi Günler” adlı programı tavsiye ederim. Hakikaten de “Hey gidi günler” dedirtiyor o klipler insana… Evet, 80’ler ve öncesi de insana nostalji duygusunu yoğun bir şekilde hissettiriyor ama 90’lı yılların müziği ve klipleri bir başkaydı. Kral TV, Genç TV ve Number One TV’nin çıkmasıyla beraber rahmetli Barış Manço’nun 70’li ve 80’li yıllarda yaratmaya çalıştığı klip sektörü 90’lı yıllarda gerçekten ciddiye alınmaya başladı. Hatta keşke daha çok eski klipleri yayınlayan MTV’nin alt kuruluşu VH1 kanalı gibi sadece nostaljik Türkçe Pop ve Rock kliplerini yayınlayan bir müzik kanalı çıksaydı. Gerçekten çok tutardı. Bundan eminim, çünkü internette yıllar evvel izlediği bir klibi bulabilmek için harıl harıl arama motorlarını aşındıran insanlar tanıdım. 2006 – 2010 yılları arasında 4 yıl süren bir televizyonculuk kariyerim olmuştu. Dream TV’nin klip arşivi de elimin altındaydı. Ben de herkes gibi YouTube’da nostaljik klipleri izleyip altındaki yorumları okumayı çok seviyordum. 2009 yılında “Bakalım Ahmet’in ‘Ah Canım Vah Canım’ klibini bulabilecek miyim?” diye aradım. Bir baktım, yoktu. Başka video paylaşım sitelerinde de durum aynıydı. Olmamasına çok şaşırmıştım. “Madem yok, ben koyayım o zaman” dedim ve TurgayTST adlı YouTube kanalımda klibin logosuz, televizyondan amatörce çekilmiş bir video kasetten aktarılmamış, direk dijital ortamda arşivlenmiş, kaliteli HD versiyonunu yükledim. Bir baktım, o kadar çok teşekkür geliyor ki, o kadar çok arayan olmuş ki zamanında, o klibi internete koyan ilk kişi olduğumu fark etmiştim. Herkes “Nereden buldun?” diye soruyordu. Ben de televizyoncu olduğumu söyleyince YouTube’a düşmemiş 90’lı yıllara ait video kliplerini tespit eden takipçilerim bana isteklerde bulunmaya başlamışlardı. Ben de bazılarını bulamasam da birçoğunu bulmuştum ve 90’lı yıllara ait olan 200 civarı Türkçe Pop ve Rock klibini internete kazandıran ilk kişi olmuştum. Fakat ben televizyon sektörüne “Bye bye!” dedikten sonra maalesef Aylin Livaneli’nin temsilcileri ve Müyap gibi kuruluşların şikayetleri nedeniyle çok ilgi gören, milyonlarca izlenme sayısı almış kanalımı YouTube kapadı. Gerçekten çok ayıp ettiklerini düşünüyorum. Müyap’ın resmi kanalı ve gazeteler bile benim kanalımdan klipleri yürütüyorlardı. Kanıtı da altında www.tst.gen.tr yazan kendi ürettiğim vesikalık fotoğrafımın da bulunduğu logomun görünmesi… Bazı üyeler kapatmayı başarmışlar, bazıları da kafamın üst tarafını kapatamamışlardı. Yine de paylaştığım klipleri kendi kanalına izin isteyerek alıp ve info’da bana teşekkür eden dürüst müzikseverler de olmadı değil. Örneğin Facebook’ta https://www.facebook.com/doksanlar.biz adresinde bir profil var. Çok geniş bir video arşivleri var ve benim koyduğum kliplerin birçoğunu da orada izleyebilirsiniz hala… Ayrıca İzlesene, Ayakta Alkışlıyorum, YouTube, DailyMotion, Vimeo gibi sitelerde başkalarının profillerinde nostaljik klip izlerken altta benim logomu da görürseniz hiç şaşırmayın. Arkadaşlarım “Geçenlerde Seden Gürel’in eski bir klibini izlerken aşağıda senin fotoğrafını gördüm” gibi şeyler diyorlar zaten bana… Geçtiğimiz aylarda TV8’de Şebnem Ferah’la ilgili belgesel hazırladılar mesela… Oradaki Volvox videoları da benim DailyMotion kanalımdan alınmaydı mesela. Benim logomu ve www.sebnemferahclub.com adresine siyah bant çekmişler, o ayrı mesele… Hem o klipler yayıldığı, hem de artık müzik kanalları nostaljik programlar yaptığı için eski kliplere daha kolay ulaşıldığı için tekrar uğraşmayacağım ama kayıtlara geçsin diye köşemde hazır 90’lı yılları konu edinirken bahsetmek istedim. Bazı şarkıcılar bile bana ulaşıp “Bizde bile yoktu bu klipler. Teşekkürler tekrar klibimi gündeme getirdiğin için” diye bana aracılı ya da direk kendileri ulaşmışlardı. Aklımda kalanlar ise Boran Turgay, Yonca Evcimik, Cenk Torun, Hazal ve Hello Ozan… Sanatçıların kendileri bile bundan memnunken onlara telif hakkı ödemeyen ama kendileri hala onların yaptıkları üzerinden para kazanan plak şirketleri, yapımcılar ya da kuruluşlara ne oluyor? Anlaşılır gibi değil… Gerçekten de Bora Gencer’den Mutaf’a, Meyra’dan Endi&Pol’a kadar neler neler paylaşmıştım? Bir görseniz…

90LI-YILLAR-CD-1

Konuyu biraz saptırdım ama bunlardan da bahsetmesem içimde kalacaktı. Konumuza geri dönelim… Klipleri bir kenara bırakalım, radyoda bile 90’lı yıllara ait şarkıları duyduğumuzda içimize işliyor. 90’lı yılların şarkılarının bulunduğu karışık derleme CD’ler yok satıyor. Ama yeni şarkıların çoğu aynı etkiyi vermiyor. “Popstar”, “Akademi Türkiye”, “O Ses Türkiye” gibi yarışmaları izleyin. Birçok yarışmacı şarkı seçimi yaparken 90’lı yıllardan seçiyor. Jüriyi ve seyirciyi 90’lı yılların besteleriyle etkiliyorlar. Star yarışmaları da ayrı bir yazı konusu aslında… O konuyu hiç açmayayım ama kısaca değinmeden de edemeyeceğim. Bu tür yıldız adayı yarışmalarından sonra albüm veya single yapanlar, sahneye çıkmaya başlayanlar, dizi yıldızı olanlar çok oldu ama star olarak sadece “Akademi Türkiye”den rahmetli Barış Akarsu; “O Ses Türkiye”den ise İrem Derici çıktı. Ama 90’lı yıllarda Deniz Seki gibi birkaç örneği hariç tutarsak kimse yarışmalarla kendisini göstermiyordu. Çoğu kişi tırnaklarıyla; kah kendi bestelerini yaparak; kah Sezen Aksu, Nilüfer, Kayahan gibi ustalarının geri vokalistliğini yaparak yıldızlarını parlatıyorlardı. Hatta Yeni Türkü’nün saksafoncusu Tayfun Duygulu “Hadi Yine İyisin” diyerek fenomen olabiliyordu. Hiç mi yarışma yoktu? Tabii ki vardı. Özellikle 80’li yıllarda ya da 90’lı yılların başlarında Altın Güvercin ya da Eurovision Türkiye Seçmeleri’ne amatörken giren Candan Erçetin, Reyhan Karaca, Melis Sökmen, İzel Çeliköz, Arzu Ece, Asya, Çelik Erişçi, Erdal Çelik, Rüya Ersavcı, Fatih Erkoç gibi isimlerin yıldızının parlaması için 90’lı yılları beklemeleri gerekecekti. Bu onlar için kısa değil, uzun bir süreçti ama günümüzdeki yarışmalardan bir farkı vardı o yarışmaların… Herkes daha çok grup halinde kendi amatör besteleriyle yarışırlardı. Öyle vokal koçuymuş, bilmemneymiş yoktu. Yine ortada bir emek vardı. Çevrenizi düşünün, mutlaka ailenizde ya da yakınlarınızda sesi güzel olan birileri vardır. Onlar da ses yarışmalarına çıkan kişiler gibi cover yapabilirler. Gidin bir karaoke partisine, ne sesler duyarsınız. Ama kaçı kendi çalmaya, kendi beste yapmaya çalışıyor? İşte 90’lı yılların şarkıcı ve gruplarının da artısı buydu. Beste yapmayanlar bile en azından sözlere yardım ediyorlardı. Bir enstrüman çalmaya çalışıyorlardı. Misal Suat Suna… Kim onun kendi bestesiyle, kendi kendine keman çalarak yarıştığı anı unutabilir ki? Fakat günümüzde öyle mi? Artık prodüktörlerin, DJ’lerin, aranjörlerin altın çağını yaşıyoruz. Kendilerine ait albümleri bile bulunuyor. Besteciye şarkı ısmarlatılıyor, orkestraya fazla gerek duyulmuyor, bir bilgisayar müzik yapmak için yetiyor ve sesi güzel olmayan biri bile stüdyoda sesini düzelttirip hit şarkılara sahip olabiliyor, fakat 90’lı yılların şarkıları hala belleklerimize kazınmışken günümüzdeki şarkıcıların yeni şarkısı çıkınca eskisini unutuveriyoruz. Elektronik müziğe karşı olduğumu sanmayın. Aksine 90’lı yıllarda elektronik müziğe ayrı bir ilgim vardı ama günümüzde maalesef bu elektronik işini çok abarttılar. Bütün şarkılar, düzenlemeler birbirine benzemeye başladı. 90’lı yıllarda gerçekten canlı olarak enstrüman çalınırdı. Techno tarzı müzik icra eden Deniz Arcak, Tuğçe San, Pelin, Çiler, İnan, Ayşen, Tuba Önal gibi şarkıcıların tarzlarında bile günümüzdeki herhangi bir pop şarkıcısından daha çok ruhu vardı. Zamanlarının ilerisinde müzik yaptılar. Belki o yıllarda fazla anlaşılamadılar ama gerçekten çok kaliteli elektronik müzik örnekleri verdiler. Hatta tamamen elektronik de değildi müzikleri… Canlı enstrüman yine de kullandılar. Örneğin Deniz Arcak “Saçma sapan İspanyol” diyerek Latin kökenli müzik yapabiliyordu ya da Tuğçe San “Ah Prenses” diye klasik bir Türkçe Pop şarkısına imza atabiliyordu. TRT Müzik’te geçenlerde Bendeniz çıktığında düşündüm ki: “Yahu ablam çok dinliyor diye Bendeniz’den sıkılmıştım, bir de Sezen Aksu fanatiği olduğum için Bendeniz’i onun taklitçisi olarak gördüğümden dolayı artık duymak istemiyordum onun şarkılarını ama meğer ne kadar güzel müzik yapıyormuş. Orkestrası da ne kadar güzel çalıyormuş.”… Evet, Jale’den tutun Bendeniz’e kadar birçok bayan şarkıcı yorumculukta Sezen Aksu’nun izindeydi. Zaten Sertab Erener, Aşkın Nur Yengi, Yıldız Tilbe, Hande Yener, Göksel Demirpençe, Seden Gürel gibi birçok şarkıcı da işe Sezen Aksu’nun geri vokallerini yaparak başlamışlardı. Çünkü Sezen Aksu 70’li yılların sonu ve 80’li yıllarda Türkçe Pop Müziği’nin standartlarını belirlemişti ama erkeklerde de Sezen Aksu’nun çıkarttığı Harun Kolçak, Levent Yüksel, Yaşar Gaga, Emre Altuğ da dikkatinizi çektiyse bir “male style” belirlediler. Örneğin Bora Öztoprak “Deli Yar” ile ilk çıktığında Levent Yüksel sanmıştım. Fakat bir de her ne kadar sonradan Sezen Aksu ile çalışsalar da Kraliçe’nin yardımı olmadan piyasaya çıkan Tarkan, Kenan Doğulu ve Burak Kut da kendilerinden sonra çıkacak olan erkek sanatçılara model oldular. Tabii ki kendi tarzları olanlar da vardı. Mesela Gökhan Kırdar’ı tek geçerim. Dizi müzikleri ile uğraşıyor kendisi şu sıralar ama gerek pop, gerekse trance şarkılarında güzel ve kendine has vokalistliğini konuşturmuştu. Ya da Ege, ve her ne kadar ilk çıktığında Ege ile karşılaştırılsa da kendi tarzını yaratan Yaşar, Bora Öztoprak, Boran gibi bazı erkek sanatçılar akustik gitarla çalınan Akdeniz müziğini popüler yapmışlardı ve Latin kökenli diğer Akdeniz ülkelerinden geri kalır yanımız yoktu. Zaten hem erkeklerde, hem de bayanlarda 90’lı yıllar yeniliklere açık bir dönem olmuştu. Günümüzde herkesin birbirine benzediğini söylemiştim ama 90’lı yıllarda birçok yeni isim farklı tarzlar denediler. Daha özgürlükçü bir ortam vardı. Demin bahsettiğim isimleri tekrar örnek olarak yazmalıyım: kim iddia edebilir ki Deniz Arcak, Tuğçe San, Ayşen, Ah Canım Ahmet, Ufuk Bigay bugün yeni bir şarkıcı çıksalar o yıllarda denedikleri farklı tarzları yapımcıya kabul ettirebilir? Ettiremez… İmajlar konusunda da marjinallik had safhadaydı. Örneğin Bendeniz “abajur kız”, Seden Gürel “kocaman beyaz şapkalı kız” olarak tanınıyordu, Rüya Ersavcı’nın “Birisi bir Edi, bana sarman dedi, birisi bir Büdü, elinde düdüğü. No no no!” diye babasına yakındığı klibindeki eteğini başkası giyse “Haftanın rüküşü” seçilirdi ama ona yakışıyordu, Harun Kolçak tayt giyerdi ama bugün o kıyafetleri birileri giyseler magazin eklerinin ana sayfasında yerden yere vurulurlardı. Ve bazı sanatçılar 90’lı yıllarda gerçekten danslara da iyi çalışıyorlardı. Günümüzde şarkıcı önde duruyor, arkada dansçılar aynı hareketleri yapıyor ama şarkıcı oralı değil. Fakat 90’lı yıllarda İzel-Çelik-Ercan, Yonca Evcimik, Oya-Bora, “Romantik Serseri” şarkısıyla Türkiye’nin New Kids On The Block’ı olan Grup Limit, Ajlan Mine, Çıtır Kızlar, Birkaç İyi Adam, Tuğçe San, Melis Sökmen, Hakan Peker filan gerçekten de koreografi çalışarak sahneye çıkıyorlardı. Bunu yapmayanlar da mutlaka dansta kendi tarzlarını bulmuşlardı: Mustafa Sandal, Tarkan, Deniz Arcak, Ah Canım Vah Canım Ahmet, Mansur Ark, Çiler, Tuğrul Arsever gibi… Yani aslında yurtdışında yapıldığı gibi çalışsalar hemen hemen hepsinde dans potansiyeli vardı. Örneğin yıllar sonra “Yok Böyle Dans” yarışmasında kendisinden Yoncimik’lik beklemediğimiz, daha çok güçlü sesiyle ve ağırbaşlılığıyla tanınan Aşkın Nur Yengi bile harika dans yeteneğiyle “Şaşırdım, bunu senden hiç ummazdım yar” dedirtti.
Ayrıca 90’lı yıllarda çıkan sanatçılarımızın çoğu birbirleriyle arkadaşlardı. Örneğin Özlem Tekin, Tuğçe San’a şarkı sözü yazabiliyordu. Mustafa Sandal en iyi bestesini Ferda Anıl Yarkın için feda edebiliyordu. Tayfun hayatının bestesini Kerim Tekin’e gözünü kırpmadan verebiliyordu. Demet Sağıroğlu’na Kenan Doğulu’yla Özkan Uğur; Levent Yüksel’e Sertab Erener’le Şebnem Ferah geri vokal yapabiliyordu. Kimin kime beste yaptığı, kimin kime vokal yaptığı, kim kimin klibini yönetti belli değildi. Bir dostluk ortamı vardı. Örneğin Tarkan’a rakip olarak çıkartılan şarkıcılardan birisi olan Metin Arolat, taklit ettiği orijinal Tarkan’ın “Salına Salına Sinsice” adlı klibini yöneterek harika bir çalışmaya imza atabiliyordu. Hatta birbirlerinin kliplerinde bile oynarlardı. Örneğin Ufuk Bigay – Çiler – Mansur Ark üçgeni ilgimi çekmiştir. Çiler, Ufuk Bigay’ın “Bir Numara” klibinde oynadı ve sonra kendi albümü oldu. Onun da “Uçalım mı?” klibinde Mansur Ark dans etti, kısa bir süre sonra Mansur Ark’ın da solo albümü çıktı. Emel Müftüoğlu’nun efsanevi Sezen Aksu imzalı “Hovarda” şarkısının klibinde Deniz Arcak oynuyordu mesela… Ya da Ercan Saatçi’nin Münir Özkul’un da oynadığı “Hababam Sınıfı” esintili “Kararsız Geceler” klibinin kadrosuna adeta all-star diyebilirdik. Bir daha hangi klipte İzel Çeliköz, Emel Müftüoğlu, Mustafa Sandal, Erdal Çelik, Zafer Peker, Eda Özülkü ve Metin Özülkü’yü bir araya getirebilirsiniz ki? Hatta buna benzer bir kadro (İzel Çeliköz, Ercan Saatçi, Burak Kut, Ferda Anıl Yarkın, Seden Gürel ve Hakan Peker’den bahsediyorum) 1994’te düzenlenen 8. Kuşadası Altın Güvercin Müzik Yarışması’na tüm egolarını bir kenara bırakarak hep beraber “Biz Hep Böyleyiz” şarkısıyla katılmışlardı da kazanmışlardı. Kenan Doğulu da şarkının stüdyo versiyonunda geri vokal yapmıştı. Hele hele Barış Manço’nun “Müsaadenizle Çocuklar” ve Zerrin Özer’in “Paşa Gönlüm” kliplerinden bahsetmemek olmaz. Bu iki klipte Burak Kut, Soner Arıca, Ajlan Büyükburç, Mine Çağlıyan, Tayfun Duygulu, Grup Vitamin (Gökhan Semiz, Emrah Anul, Selçuk Aksoy), Ufuk Yıldırım, Of Aman Nalan, Jale, Özlem Yüksek, Hakan Peker, Kerim Tekin, Aysel Gürel, Deniz Arcak, Sezen Aksu, Nilüfer, Zeynep, Erol Köse, AYNA grubunun vokalistlerinden Erhan Güleryüz, Ozan Orhon gibi sanatçılar oynamışlardı ve okurken “Neredeyse 90’lı yıllara damgasını vuran tüm şarkıcıları yazdın” diye bana espri yaptığınızı duyar gibiyim. Örnekler çoğaltılabilir. Aklıma daha neler neler geliyor da, tutuyorum. Örneğin şimdi aklıma Sezen Aksu, onun oğlu Mithat Can Özer ve Levent Yüksel’in de oynadığı Sertab Erener’e ait “Sakin Ol” klibi bile geldi. Günümüzde bu şarkıyı Barış Manço’nun oğlu Doğukan Manço, Tuğba Yurt ile tekrar gündeme getirdi. Neyse, ben bu isimleri yazarken, “Müsaadenizle Çocuklar”da Bahadır Akkuzu’nun da olduğunu hatırlatırsak bazı sanatçılarımızı kaybettiğimizi fark etmişsinizdir. Onları daha bir farklı özlememizin nedeni de çoğunu en son 90’lı yılların ruhunda bırakmış olmamız olabilir. Bu bahaneyle Barış Manço, Aysel Gürel, Bahadır Akkuzu, AYNA grubunun diğer vokalisti Cemil Özeren, Kerim Tekin, Ajlan Büyükburç ve Gökhan Semiz’i de anmış olalım. Hayatlarını 90’lı yıllarda kaybetmiş olan Uzay Heparı ve Onno Tunç’u da unutmamak lazım… Onlar da besteleri ve düzenlemeleri ile 90’lı yılların şarkıcılarına büyük destek verdiler. Büyük hitlere imza attılar. Bu yazımın ana iskeletini oluşturduğum gün “Çalgıcı karısı Binnaz, esnaf karısı Binnaz” diyerek 90’lı yılların one hit wonder’larından biri olan Ciguli’yi de kaybetmiştik. Kendisi dinlediğim bir şarkıcı değildi, tarzı bana uymazdı ama pisi pisine, genç denecek yaşta vefat ettiği için üzüldüm. Allah rahmet eylesin.
Ve bir diğer anmamız gereken sanatçı Cem Karaca’yla yeni bir konu açalım. Cem Karaca’nın “Raptiye Rap Rap”i, Barış Manço’nun “Ayı”sı, Mazhar Fuat Özkan’ın “Ali Desidero”su, Can-Kat’ın “Çek Git”i, Grup Vitamin ve UF-ER’in birçok şarkısı 90’lı yılların başında aslında Türkçe Rap Müziğinin de önünü açtı. Daha sonra 1995’te Erci E, Karakan ve Cinai Şebeke’den oluşan “Cartel” grubuyla tanıştık ve onlar gençlere büyük örnek oldular. Bugün Türkçe sözlü rap yapan birçok hip-hop’çı ya da grup rap yapmaya ilk olarak Grup Vitamin ve Cartel sayesinde özendiklerini söylüyorlar. Yani 90’lı yıllar sadece Türkçe Pop’a yaramamıştı. Rap’e ve daha sonra Türkçe Rock’a da yaramıştı. 90’lı yılların başında Bulutsuzluk Özlemi, Kesmeşeker, Mavi Sakal, Pentagram, Pilli Bebek gibi gruplar az ama sadık bir rocker kitlesini Türkler tarafından yapılan sert müzik ile tanıştırmıştı. 90’lı yılların son yarısında ise Kargo, Athena, AF, Duman, Vega, Kurban gibi gruplar ile Şebnem Ferah, Teoman, Feridun Düzağaç, Ayşe(Çiler’in “Gör Bak Neler Olacak?”ını rock şeklinde coverlayıp kısa süreli bir şöhrete sahip olan kız), her ne kadar o yıllarda tam olarak rock yapmasa da kökeni ve duruşuyla 2000’li yıllarda tamamen rock müziğe döneceğinin sinyallerini veren Özlem Tekin, Haluk Levent, Hakan Kurşun, Cenk Eroğlu, Tüzmen gibi solo rock şarkıcıları Türkçe Rock Müziği’nin de artık mainstream düzeye gelmesini sağladılar. Tam da bazı insanların poptan bıktıkları, değişik bir şey aradıkları zamana denk geldiği için müzikseverlerin ufukları genişledi. Artık pop şarkıcıları bile rock alt yapılı şarkılar yapar oldular. Tarkan’ın “Biz Nereye?” ve “Ölürüm Sana” şarkıları ile Sibel Tüzün’ün “Hayat Buysa Ben Yokum Bu Yolda” adlı aslında harika olan ama değeri yeterince bilinememiş albümü buna örnektir. Ben bir de Fatih Erdemci’nin “Yaşamak Zor” adlı albümünü tavsiye ediyorum. Her ne kadar sadece “Suçum Değil” ve daha sonradan Pamela Spence ile düet olarak tekrar kaydedilen “Ben Ölmeden Önce” ile tanınsa da Fatih Erdemci’nin o albümü baştan sona bir başyapıttı. Hala çok severek dinlerim ama benim için rock müzikte asıl dönüm noktası Şebnem Ferah’ın 1996’nın sonlarında çıkması olmuştu. O güne kadar ne çıkarsa alırdım. Yeni bir popçu müzik dünyasına “Merhaba” dediğinde o taze albümü çok merak ederdim. Popçuyken Türkçe Rock’a göz kırpmaya başlamam zaten Kargo, Özlem Tekin ve Athena’nın “One Last Breath”i ile başlamıştı ama Şebo’nun “Kadın”ı benim için bir mihenk taşı olmuştu. Artık hem pop, hem rock’ta daha seçici olmuştum. Hatta itiraf edebilirim ki, yabancı olarak pop müziği daha çok dinlesem de Türkçe olarak günümüzde daha çok rock dinliyorum, çünkü Türkçe Rock müziğinin hala bir ruhu olduğunu düşünüyorum ama popçu olarak sadece 90’lı yıllarda kalmış kaliteli popu tercih ediyorum. Günümüzde yeni albümlerini takip ettiğim birkaç popçu da zaten 90’lı yıllardan günümüze kalmış, kalıcı olmuş sanatçılar. Fakat hala 90’lı yıllarda faal olup da günümüzde sektöre küsen ya da unutulmuş bazı popçularımızın hala albüm yapmasını beklemekteyim. Albüm yaparsalar zaten hemen atlıyorum. Mesela Akın’ın 90’lı yıllardaki albümleri bende yoktu ama 2000’li yıllarda çıkardığı “Adrenalin” albümünü hemen heyecanla koşa koşa gidip almıştım. Fakat “Suskun Yüreğim” ve “Rebeka” şarkılarını çok severdim. Eski albümü tekrar yayınlansa alırdım. Zamanında almamanın pişmanlığını yaşıyorum yani. Fakat maalesef Raks Müzik, Universal Müzik Türkiye gibi müzik şirketlerinin kapanması 90’lı yıllarda yapılmış birçok efsanevi albümü tarihe gömdü. D&R, Megavizyon gibi müzik marketlerin raflarında sadece belirli nostaljik albümleri bulabiliyoruz. Almadığımız için pişman olduğumuz, ya da bizde kaseti olan ama CD formatında tekrar almak istediğimiz albümleri basmıyorlar. İkinci el olarak bulabilirsek şanslıyız ama ikinci el olarak bazı uyanıklar çok pahalıya satıyorlar. Avrupa Müzik, DMC gibi bazı plak şirketleri bazı eski albümleri tekrar bastılar ama belirli olanlardı bunlar… Umarım Raks Müzik gibi kapanan şirketlerde basılan tüm albümlerin telif haklarını bir hayırsever yapımcı kendi şirketi için satın alır da genç nesil de o ruhu yakalar… Neyse, Türkçe Rock Müzik ile ilgili başka bir proje düşündüğümden dolayı burada kesiyorum. Çünkü rock müzik ruhunu çok fazla kaybetmedi. Konumuz pop müziğin ruhunun 90’lı yıllarda neden kalmış olması… Tabii ki günümüzde her zaman olmasa da 90’lı yıllar kokan şarkılar çıkabiliyor ama nedense aynı etkiyi vermiyor. Ben bunu çok düşündüm, karar veremedim. Sonra 90’lı yıllarda zirveyi görmüş sanatçılarımıza sormaya karar verdim. Uzman görüşü olarak 90’lı yıllar denince akla gelen bazı değerli şarkıcılarımızın düşüncelerini www.sadecemuzik.net adına özel röportaj olarak aldım. Aşağıda onları birazdan okuyacaksınız zaten. Daha önceden kendi web sitemdeki ve ekibinde olduğum fan club’lardaki çalışmalarımı araklayanlar olduğu için yine aynı şey yapılır diye korkuyorum. Lütfen yayınlayacaksanız kaynak gösterin, kendi çalışmanızmış gibi gösterirseniz hırsızlığa girer…
Neyse, aslında sadece Türkiye’de bu durum söz konusu değil. Tüm dünyada böyle… Örneğin yabancı müzik dinleyenler bilirler. Techno olsun, grunge olsun, metal olsun, new age olsun, pop olsun; ne tarz olursa olsun 80’ler ve 90’lardaki yabancı şarkıların da tadını yeni şarkılar biraz zor veriyor. Nirvana’dan tutun, Spice Girls’e kadar 90’lar uluslararası düzeyde de altın çağlarından birini yaşadı. Aslında 80’ler de öyleydi. İnsanlar yeni müzik çalan mekanlarda pek fazla eğlenemiyor. Ancak bira içiyor ama “80’s vs. 90’s” partisi olduğunda millet coşuyor. “Keşke 30 Olsam” filmindeki Thriller sahnesi de buna bir örnek… Fakat 80’lerin ve 90’ların yabancı müziğine girmeyeceğim. Çünkü kendi web sitemde Samantha Fox, Madonna, Alphaville, Roxette, Stevie Wonder gibi sanatçı ve grupların konserinden sonra yazdığım konser kritiklerinde epey yabancı müzik nostaljisi yapmıştım. “Sadece Müzik” sitesinde de gelecekte yine böyle bir ismin konserine gittikten sonra 80’ler 90’lardaki yabancı müziğe farklı açıdan değinmek istiyorum. Türkçe Müziğe odaklanmak istedim bu yazımda… Şimdi diyeceksiniz ki: “Peki 70’ler ve 80’lerde Türkçe Pop Müzik kaliteli değil miydi?” diye… Tabii ki kaliteliydi ama 60’lar ve 70’lerde kayıt kalitesi pek iyi değildi. Daha çok yabancı şarkılar Türkçe’ye çevriliyordu. Sezen Aksu, Barış Manço, Erol Evgin gibi istisnalar dışında… 80’lerde ise arabesk furyası başlamıştı. Arabesk müzikle ilgilenmediğim için 80’li yıllarda çocukluğumu yaşarken ben yine yabancı pop ve tek tük de kalmış olsalar Türk popçuları dinliyordum. Tabii ki daha sonra Yonca Evcimik çıktı ve popstar’lık tanımını tekrar yaptı ve pop müzik “Abone’den önceki Türk Hafif Müziği” ve “Abone’den sonraki Turkish Pop Music” olarak ikiye ayrıldı. Evet, gerçekten de Yoncimik gençlere ve çocuklara danslarıyla filan MTV’de izlenebilen yabancı pop star’ların etkisini gösterdi. Ama hiç mi aynı dönemde çıkan Aşkın Nur Yengi, Fatih Erkoç, Zuhal Olcay, Harun Kolçak’ın etkisi olmadı? Ayrıca 80’li yıllarda arabeske rağmen yükselişe geçen ya da kariyerlerindeki istikrarı koruyan birkaç popçunun varlığına bu paragrafta değinmiştim. Onların, yani Kayahan’ın “Yemin Ettim”inin, Sezen Aksu’nun “Hadi Bakalım”ının, MFÖ’nün “Mecburen”inin, Hakan Peker’in “Hey Corç, Versene Borç”unun, Barış Manço’nun “Süleyman”ının, Emel Müftüoğlu’nun “Faka Bastın”ının, Nilüfer’in “Şov Yapma”sının, Seyyal Taner’in “Alladı Pulladı”sının, Zerrin Özer’in “Olay Olay”ının, Nükhet Duru’nun “Mahmure”sinin, Ajda Pekkan’ın “Yaz Yaz Yaz”ının “Abone” kadar 90’lı yıllardaki Türkçe Pop patlamasına etkisi olmadığını nasıl iddia ederiz? Evet, belki 80’li yıllarda Türkçe Pop Müziği duraklama dönemine girmişti ve 60’lı, 70’li yıllardan 80’lere geçiş yaparak kalıcı olan popçular bir elin parmakları kadardı ama 90’lı yılların alt yapısını onlar ve onlarla çalışan değerli müzisyenler oluşturdular. Zaten Sezen Aksu da demin de değindiğim gibi yetenek avcısı ve beste fabrikatörü olarak gençlere büyük destek verdi ve hala da veriyor. Yıllarca süregelen çabalarından sonra “Aynı Nakarat” ile 90’lı yıllarda şeytanın bacağını kıran Nazan Öncel de neredeyse Aksu kadar üretiyor. Yine 90’lı yıllarda çıkan Gülşen de aranılan bestecilerden… Yine uzun yazdım, biliyorum ama bu konuyla ilgili aslında kitap bile yazabilirim. O derece önemli bir konu bence. 😀

90LI-YILLAR-CD-2

Bu yazıda adı geçen veya geçmeyen tüm isimler değerli. 90’lı yılların Türkçe Pop Müziğinin kalitesini ölçmek için en iyisi mi siz bir deney yapın. Kendim tarafımdan denenmiş bir yöntem… Neyse, bildiğiniz gibi bir CD’ye audio CD formatında şarkılar atarsanız maksimum 80 dakika şarkı kullanabiliyorsunuz ve şarkıların süresine bağlı olarak ortalama olarak 19 şarkı filan ediyor. Deneyimizde 90’lı yılların en büyük Türkçe hitlerini işte o 80 dakikalık CD’ye sığdırmaya çalışın. “Her şarkıcıdan bir tane” kuralı koymanız gerektiğini hissedeceksiniz ve şarkı elerken “Uff bu da olmaz, bunu da silemem” diye kafayı yiyeceksiniz. Test ettim, onayladım. Arabada, odamda filan dinlemek için 90’lı yıllar Türkçe Müzik nostaljisi CD’si hazırlıyordum. İşin içinden çıkamayınca “Rock’ı sonra ayrı olarak CD yaparım. Şimdilik sadece pop koyayım” dedim. Fakat yine olmuyordu. Ben de çareyi arşivimde bulunan çift CD’li “Şimdi 90’lar” ve Volga Tamöz’ün “Tam 90’dan” albümlerinde yer alan tüm sanatçıları elemekte buldum. Buna rağmen birçok değerli sanatçımızı karışık CD’imden çıkarmak zorunda kalmıştım. Az önce sözünü ettiğim albümler de artık o albümleri piyasada bulamayan müzikseverlerin ihtiyacına göre hazırlanmıştı bence. O albümler çok ilgi görüyorsa ve mesela Okan Bayülgen “Doksanlar” temalı program yaptığında yüksek reytingler alıyorsa o dönem bir kült haline gelmiş demektir. Fakat şimdi “2000’lerde Türkçe Pop” veya “2010’lar” diye CD hazırlasam inanın daha kolay 80 dakikalık audio CD hazırlarım kendime… Bir de o yıllarda albümler milyonlar satardı. Kaset formatında dinleyebiliyorduk ancak ama halkımızın müzik sanatına ilgisi büyüktü. Şimdi o rakamlara ulaşmak biraz zor, çünkü MP3 var, YouTube var filan. Kaset formatı artık sona erdi ama CD’nin bile popülaritesi dijital ortamlar nedeniyle azaldı. Yine de tüm suçu MP3’e filan atmamak lazım. Kaliteli bir albüm çıkınca hala arşivlerine orijinal olarak katmak isteyen bir kitle var. Kendimden ve internetten tanıştığım müzikseverlerden biliyorum. Mesela Tarkan “Aacayipsin”i, Sezen Aksu “Gülümse”yi ilk kez bugün çıkarsaydı tabii ki MP3’ünü indirip iPod’una koyacak olanlar olurdu ama eminim yine çok satarlardı. Bu, diğer şarkıcıların 90’lı yıllarda çıkan albümlerinin çoğu için geçerli…
Aslında 90’lı yıllarda bir yandan kaliteli işler çıkarken, üretken gençlerin önü açılırken kalitesiz şeyler çıkmadı da değil. Hande Yener’in deyimiyle “Bakkal tarzı” müziğin de alt yapısı 90’lı yıllarda Serdar Ortaç’ın “Karabiberim”iyle oluşmaya başladı. “Karabiberim” çok tutunca zaten Serdar Ortaç 20 yıldır aynı besteyi değiştire değiştire, üzerine farklı sözler yaza yaza halka kakaladı Fuat Güner’in deyimiyle… Ve alaturka pop diye arabeskle karıştırılmış yeni bir pop müzik türü meydana geldi. Türk enstrümanların pop müzikte kullanılmasına karşı olacak kadar Fazıl Say değilim. Tabii ki o kemanlar, darbukalar, sazlar, kanunlar filan bizim kültürümüz ama dozunda kullanılmadığında Arap müziğine dönüyor. Serdar Ortaç’tan sonra artık diğer şarkıcıların albümlerinde de en az 1 tane “Karabiberim” tarzı şarkı bulunuyordu. Kimisi kaliteliydi (örneğin Soner Arıca’nın, Tuğrul Arsever’in, Tarkan’ın, Sezen Aksu’nun oryantal ezgili şarkılarını ben de seviyorum. Özlem Tekin bile “Beni Yakan Aşkın” diye Mezdeke’lik yaptı) ama kimisi artık işin cılkını çıkarıyordu. Başımıza Atilla Taş’lar, Rober Hatemo’lar musallat olmaya başlamış; Kuşum Aydın, Fatih Ürek, DR. Bilal gibiler küllerinden doğmuştu. Sosyetik olmuş apaçiler de pop dinliyorum ayağına gece kulüplerinde bu şarkılarla göbek atınca ve “Aslında normalde dinlemiyorum ama eğlendiriyor” bahaneleri, savunmaları başlayınca gerdan kırmayı çok seven halkımız tarafından bu basit müzikler rağbet gördü ve belki de bu yüzden 2000’lerde 90’lı yılların sound’u kayboldu. Bir de o yıllarda ses düzelticiler pek fayda etmediği için star adayları gerçekten sesleri güzelse, şarkı söyleyebiliyorlarsa albüm yapabiliyorlardı. Bugün ise sırf beste yapabiliyorlar diye Soner Sarıkabadayı, Sinan Akçıl gibi besteciler o kötü sesleriyle albüm yapmaya heveslenebiliyorlar. Sertab Erener, Hande Yener filan söyleyince güzel oluyor da kendileri illa ki söylemek mi zorundalar? Halbuki 90’lı yıllarda öyle miydi? Adlarını ilk olarak besteci olarak duyuran yeni yetenekler albüm yapmaya karar verdiklerinde gerçekten seslerine güvendikleri için şarkıcılığa soyunurlardı. Örneğin Ümit Sayın; Tarkan Tevetoğlu, Pınar Aylin ve Emel gibi isimlere beste verdi vermesine ama kendi sesi de güzeldi. Kimse “Ümit Sayın besteci kalsaydı” diyemezdi.90’lı yılların ruhunun yeni Türkçe Pop şarkılarında neden kaybolduğuyla ilgili kafanızda biraz olsun fikir oluşturabilmişsem ne mutlu bana… Fakat yine de en doğru sözü o günleri yaşayan değerli starlarımızın söyleyeceğini düşündüm ve işte heyecanla beklediğiniz o demeçler:

90LI-YILLAR-SARKICILARI-VE-TURGAY-SUAT-TARCAN

RÜYA ERSAVCI (“İstemiyorum Baba” ile tanıdığımız ama Cem Bezeyiş ile kurduğu Grup R.C. ile 80’li yıllardan beri müziğin içinde yer alan sanatçımız): Müzik birilerinin ruhuna dokunmak, içinden geçmektir. 90’lı yıllarda kullanılan akustik sound, akustik sazlar düşünülerek yazılmış sözler, müzik ve iyi yorumcularla çok özeldi 90’lı yıllar… Gelişen teknoloji ile herkesin istediği şarkıya, şarkıcıya anında ulaşması da işin tılsımını kaçırdı bence…
OZAN DEMİR ALP (“Hello, hello, hello, hello, how are you?” şarkısıyla 90’lı yıllara damgasını vuran ama 2010’lu yıllarda da “Delinin Kısmeti” adlı albümüyle adından söz ettiren şarkıcı): Her zaman söylediğim gibi 90’ların temiz bir ruhu vardı… Aşkın, çocuksu hikayelerin müzikle buluştuğu en saf haliydi… Küçük detonelerin cihazlarla düzeltilmediği zamanlardı…Anılar etkiliyor, duygusu etkiliyor. Belki soundu, belki de bıraktığı iz, belki 20 yıl sonra günümüz için de böyle hissederiz ama bu bana biraz zor gibi geliyor neredeyse belli başlı isimler dışındakileri pek tanıyamıyoruz. Aslında bilmiyorum ama sanırım özlem ve bu özlem biraz da yaşanmışlıklarla ilgili acı tatlı her şeyi şarkılarda yaşadık. O duyguyu hissi yeniden yaşamak istiyor insanlar,.. Sonuçta: “Bir insanı unutabilirsin, bir insanın sana neler yaptığını da unutabilirsin, ama o insanın sana neler hissettirdiğini asla unutamazsın”… Sevgiyle…
HAKAN KURŞUN (Başta “Boğazın Üstünde” şarkısı olmak üzere 90’lı yıllarda Türkçe Rock Müziğinin patlamasına neden olan müzisyenlerden birisi): Söz konusu dönemde müzik yapım süreçlerinde kullanılan dijital cihazların oranı artmıştır. Günümüzde kayıtlar çoğunluğu yoğun sayısal ses işlemlerden geçirilmiş ses dosyalarıdır. İyileştirmek niyetiyle yapılan bu işlemler bazen seslerin duygusal etkisini zayıflatmaktadır. Bir diğer etken ise dijital teknolojinin bence en olumsuz etkisi olan gecikme gerçeğidir. Çok izli kayıt sistemlerinde mutlak olması gereken zaman eksenlerinin işlem kapasitesine göre bilgisayar tarafından geciktirilmesi müzik yapım sürecini olumsuz etkilemiştir. Ancak yeni müzik yapım tekniklerine hakim yeni bir nesil var internetin derinliklerinde. Müziğin benzeşimini belleklerde saklamak ve yeni müzik yaratmak için çok açık alanlar var günümüzde. Gerisi sanatçıların niyetine kalmış.
BORA TURGAY (“Yarın Çok Geç” başta olmak üzere “Buseler” adlı albümüyle 90’lı yıllarda adından söz ettiren ama sahne adı olarak Boran’ı kullanan sanatçı): Turgay, öncelikle ilgine teşekkürler. Aslında seninle kısmen aynı fikirdeyim . Çok net bir şekilde 90’larda daha iyi müzik yapılmıştı diyemiyorum . Bana göre Türkiye’de 80’lerde ve 90 ‘ların başına kadar çok iyi müzik yapılmıştı. 90’lara gelirken pop müziğe Atillla Özdemiroğlu, Uzay Heparı, Onno Tunç, Garo Mafyan ve sayamadığım bir çok iyi aranjör armonik bir zenginlik sunmuşlardı. 90’ların Türkçe popu da bu müzikalite üzerinde yükselmişti. 90’larda albümler Fuat Güner, Koral Sarıtaş, Rıza Erekli gibi önemli müzik adamlarının stüdyolarında kaydedilirdi. Buralarda hep iyi müzisyenler yer alır, o stüdyoların özel bir müzikal havası olurdu. Ama bir an geldi bugün sosyolojik olarak incelendiğinde “90’lardaki Türkçe Pop patlaması” diyebileceğimiz olay yaşandı. Dinleyiciden gelen yüksek talep, albüm satışlarının müthiş rakamlara ulaşması ve bu nedenle yapımcıların sayısının artması, yeni TV kanallarının ve tematik müzik kanalların açılmasının yanı sıra özel radyoculuğun yükselişi müzik yapım piyasasını uçurdu diyebiliriz. Bu nedenle bir hafta içerisinde birçok yeni isim çıkıyordu piyasaya… İnsanlar kendi dillerinde kaliteli pop müzik dinlemenin keyfine varmışlardı. Müziğin içinde teknoloji vardı ama bahsettiğim armonik zenginlik albümlerde halen öne çıkabiliyordu. Benim albümüm çıktığı hafta 5 yeni genç erkek şarkıcı olarak kliplerimiz dönmeye başlamıştı kanallarda. Böylesine bir yapım çılgınlığı vardı. Ama insanlar TV’yi açtığında yeni bir ses yeni bir şarkı görmekten mutluluk duyuyorlardı. Her yeni çıkan ismi iyi kötü albüm satışı ile toplum destekliyordu. 2000’lerde yeni bir şarkıcı ile tanışma hevesi TV’lerin reality show tadındaki şarkı yarışmaları ile tatmin edilir oldu. Hiçbiri tam olarak iyi olmayan bu yarışmacılar ve onların yarattığı hava gerçekten de albüm çıkarmayı hak eden genç yeteneklerin önünü tıkadı. Bu yarışmalarda gözüken (Tarık hariç – ki o da kısa süreli bir başarı yakaladı) tek bir kişi bile albüm & şarkı bazında başarılı olamadı bugüne dek… Bir de 90’lar, 2000’ler karşılaştırmasında önemli bir nokta dinleyicinin tüm albümü dinlemeye olan isteği idi. Bir kaset alınır, şarkıcının tüm albümü merakla dinlenirdi. Yaşamın aşırı hızlanması ile birlikte bu da yok oldu. Kimse tüm albümü dinlemek istemez hale geldi. Sadece bir kaç şarkı üzerine dönmeye başladı yapımlar. Bu da müzikal zenginliği yok etti.
HAZAL ÖZLEM YERŞEN (90’lı yıllarda gerek “Elden Yar Olmaz” gibi hareketli şarkılarındaki, gerekse “Bozuyorum Yeminimi” gibi slow şarkılarındaki güçlü sesiyle milyonları büyüleyen diva): 90’lı yıllarda hayatlarımız her açıdan çok daha farklıydı. Daha naif, daha insancıldı. Dolayısıyla o yıllarda yazılmış şarkılar, o döneme ayna tutuyor. Şimdi artık hayatlarımız bambaşka. Daha az üretip daha çok tüketen, maneviyattan çok maddiyata değer veren bir toplumuz. Şu anda dinlediğimiz şarkılar da bunların yansıması… Eskiye özlem her jenerasyon için geçerli sanırım. Çocuktum, bu şekilde konuşulurdu; büyüdüm yine aynı. Gerçek olan şu ki artık 90’lar tadında şarkılar üretilmesini beklememek ve şimdikilerle kıyaslamamak lazım. Çünkü o şarkılar bir daha yapılamaz, mümkün değil. Sevgiler…
ALİ GÜVEN (“Ardına bakma yolcu” ve “Bu garip huylar senden yadigar” diyerek 90’lı yılların genç kızlarının kalbini fetheden yakışıklı şarkıcı): Evet, 90’lı yıllarda Yeni Dünyaya belki insanlar bizimle “Merhaba” dedi. 80‘li yılların kaosundan çıkarken biz 90’lı yılların sanatçıları henüz yeni yeni dünyayı keşfetmişti. Teknolojinin ülkemize yavaş yavaş gelişi daha çok bizim gibi Almanya’dan gelen sanatçılarla birlikte örnek teşkil ediyordu. Henüz daha duyguların var olduğu bu dönemde şarkıların etkileri (kalıcılıkları) daha elle tutulur oluyordu. Günümüzde hala bu kadar sevilmemizin nedeni bu samimiyet, heyecan, saygı ve sevgi… Sevgiler…
ÇİLER ERBİL (“Uçalım mı?” adlı şarkısı ve seksi danslarıyla pistlerin tozunu attıran 90’lı yıllar fenomeni): Öncelikle 90’lı yıllardan müzik anlamında bahsederken genel yaşam tarzını bir bütün olarak ele almak lazım bana kalırsa. Şu anki müzik kanalları yoktu, bu da demektir ki albüm yapıp parasını karşılayabilen bunu yayınlatamıyordu. Televizyon ve radyolar, hatta genel olarak basın kaliteli müziği destekliyordu. İyi müzik bir şekilde keşfedilip hem o dönem popüler olan programlarda hem de basında bir şekilde gündeme geliyordu. Madonna, Michael Jackson, George Michael gibi önemli isimler yıllar sonra da dinlenecek albümlere imza atıp yeni tarzlar yaratmışlardı. The Prodigy, Leftfield, Chemical Brothers, Orbital gibi önemli gruplar dance müziğinin underground anlamda altın çağını başlattı. Fazlasıyla emek ve para harcanmış albümlere bir download mesafesinde değilken parasını verip satın almak ve yükselen listedeki sanatçıları takip etmek önemli bir durumdu, vs vs .Bunların hepsi hızlı tüketim çağından önceydi, yavaş yavaş tadını çıkarta çıkarta tüketiliyordu her şey… Belki besteler daha özgündü, belki daha fazla emek verilip (çünkü maddi karşılığı vardı) daha iyi işler çıkartılıyordu, belki de beklentiler farklıydı. 2000‘li yıllarda artık “Hangi tür besteler, hangi alt yapılar tatil köylerinde çalınır? Yaz başlangıcında hangi albümler çıkartılmalı? Hangi sanatçı albüm yaptığında diğeri beklemeli? Hangi yabancı ünlü sanatçı nasıl bir tarz yaratıp tuttuysa bir şekilde ona nasıl benzemeli?” gibi detaylarla uğraşmaktan sanırım yaratıcı, özgün ve kaliteli eserler ortaya çıkarmaktan uzak oldular. Benim gözlemim bu yönde…90’lı yıllarda albüm çıkartmış ve müzik eğitimi almış bir sanatçı olarak yıllarca sahneye çıktıktan sonra Sony Music tarafından keşfedilmiştim ve “kendi tarzımı” yapmak koşuluyla albüme “evet” demiştim. Yaptığımız albümün satış kaygısını gütmeden yola çıkmıştık ve iyi ki de öyle yapmışız ki aradan geçen bunca yıla rağmen hala hatırlanıyor ve yeni bir albüm bekleyişinin sorgulamasını yaşıyorum. 90’lı yıllarda enerji, heyecan ve farklılık vardı, o dönemde albüm çıkartmış olan sanatçıların yeni albümlerinin heyecanla beklenmesinin sebebi bence tekrar bu heyecana ortak olma isteği olabilir.
MİNE ÇAĞLIYAN (Rahmetli Ajlan ile beraber kurduğu “Ajlan & Mine” grubunun “Aşk Olsun” şarkısıyla adını duyuran ve Barış Manço’nun desteğiyle yaptığı “Oyun Bitti” adlı solo albümüyle bu başarısını sürdüren jazz kökenli sanatçı): 90’lı yıllar, sadece Türkiye’de değil, tüm dünyada bence en özgür ve en son umutlu dönemdi. En önemli özgürlük ise kadının özgürlüğüydü, sonrasında gitgide kadın yine çıktığı kafese sokulmaya çalışıldı hep. Kadın demek yaratıcılık, var olma, devam ettirme, şefkat, gülmek ve umut demek bence ve bastırılan kadın tüm toplumu etkiler, sanatı ve tabii ki müziği de… 90’lı yıllar bu açıdan baktığımda çok heyecanlı, hayat dolu bir dönemdi, insanlar daha mutluydu. Bugün o melodileri şu anki ruh halimizde bulmamız çok zor artık. Farkında olan olmayan herkes etkileniyor bundan ve 90’lı yıllar özlemi büyüyor, o yılların şarkıcılarından gelen yeni şarkılar ise bu bastırılmış, yok edilmeye çalışılmış heyecanı ve umudu hatırlattığı için daha çok ilgi çekiyor bence.

NOT: Bu yazım çok önceden hazır olmasına rağmen değerli sanatçılarımız röportaj yanıtlarını 30.10.2014 – 09.11.2014 tarihleri arasında gönderdikleri için http://www.sadecemuzik.net/Turgay-Suat-Tarcan/hey-gidi-90lar.html adresinde 09.11.2014 tarihinde yayınlanmıştır. Tabii ki o tarihe kadar kendi yazıma birkaç ekleme ve cümle değişiklikleri de yapmadım değil. 90’lı yılların unutulmaz ve özlenen bu 8 sanatçısına bir kez daha desteklerinden dolayı teşekkür etmek istiyorum. Sürç-i lisan ettiysem affola… Bu arada yarın 10 Kasım Atatürk’ü Anma Günü… Ölümünün üzerinden 76 yıl da geçse hala onu özlemle ve saygıyla anıyoruz ve sonsuza kadar da ülke olarak anmalıyız da… Tarkan’ın 90’lı yıllardaki şarkısında dediği gibi onu “Unutmamalı”!

©2014 Sadece Müzik Net / Turgay Suat Tarcan


Article Categories:
Müzik · Röportajlar
Likes:
0

Leave a Comment