banner
banner

Resmi İdeoloji

RESMİ İDEOLOJİ
“Kocasekbanbaşı Risalesi”nin giriş bölümü 18. yüzyıl sonu ve 19. Yüzyılın başında Osmanlı elitinin siyasal düşünüşünü gayet iyi yansıtmaktadır ve halkın devlet yönetiminden anlamazlığını vurgular. Bu yorumun yayımlanmasından bir süre sonra, 1876 yılında ilk anayasa Kanun-i Esasi adı ile ilan edilecek ve yaklaşık 4 ay sonra da 1877 yılında Osmanlı tarihinin ilk parlamentosu açılacaktır. Çağdaş Türkiye’nin kurulma süreci demek olan Ulusal Kurtuluş Savaşı da, temsil niteliğine sahip bir parlamento aracılığıyla, 23 Nisan 1920’de kurulan BMM tarafından yürütülecektir.

İDEOLOJİLER YÜZYILI VE RESMİ İDEOLOJİNİN DOĞUŞU

19. yüzyılda toplumsal, ekonomik ve siyasal alanlarda olduğu gibi, düşünce/düşünüş alanında da hem derin, hem de geri dönülmez bir değişim yaşandı. Halk, toplum, kitleler, (başta işçi sınıfı olmak üzere) sınıflar… -her nasıl adlandırılırsa adlandırılsın- toplumsal kesimler tarih sahnesine çıkmaya ve başrölleri üstlenmeye başladılar. Böylece ideolojiler de birincil önem kazanacaklardır. Bu nedenle 19. yüzyıl aynı zamanda “izm”ler yüzyılı olarak da adlandırılır. 20. yüzyıla devreden felsefi, ekonomik, siyasal ve toplumsal ideolojilerin neredeyse tamamı ya 19. yüzyılda doğmuş ya da –önceden varolanlar- yeniden biçimlenmiştir. Sosyalizm, liberalizm, milliyetçilik, sendikalizm, anarşizm, feminizm, pozitivizm, ırkçılık, romantizm bunlar arasındadır. Dinlerin (öreneğin İslamcılığın) ideoloji haline gelmesi de 19. yüzyıldadır. Genel olarak ideolojilerin muhalif ve tepkisel karakteri ağır basmakla birlikte, siyasal rejimler/sistemler de kendilerini meşrulaştıracak ideolojiler kurgulamakta gecikmeyeceklerdir. Bu yüzden 19. yüzyılın bir modernleşme süreci olduğunu söylememize gerek yok herhalde…
Modernleşmenin bir yönüyle de resmi ideoloji, resmi tarih yazma ve “gelenek icat etme” süreci olduğu anımsanmalıdır. İdeolojilerin gündeme gelmesi toplumsal sınıfların siyasal alana katılmaları ile yakından ilgilidir.
Kitlelerin yığınlar halinde siyasete katıldığı, devleti elinde tutan –kişi ya da sınıfların- bunu istemeyerek de olsa kabullenmek zorunda kaldığı bu dönemde resmi ideolojiler de yazılmaya başlanacak, Marx’ın din için kullandığı “halkın afyonu” benzetmesi aslında tam da resmi ideoloji için geçerli olacaktır.
Resmi ideoloji en genel anlamıyla, devlet aygıtını elinde tutan veya etkileme yeteneğine sahip olan elitlerin, yani seçkinlerin, ellerinde tuttukları devlet aygıtını, kendilerini meşrulaştırmak, varlıklarını sürdürmek, kendilerine yönelik bağlılığı sağlamak için çoğunlukla gevşek, pragmatik, irrasyonel, elektrik ve sistematik nitelikli değerler bütnüdür; dar anlamda ise egemen siyasal kültür olarak tanımlanabilir.
Resmi ideolojinin yansıdığı temel metinler siyasal belgelerdir. Ama bunun yanısıra müfredat programları ile ders kitaplarında da yansımasını bulur.
Tanzimat Döneminin başlıca özelliklerinden biri, o güne dek dinsel otoritelerin tekelindeki hukuk ve eğitimin devlet denetimine alınmaya başlaması yönündeki cesaretli adımdır. Tanzimatçılar bunu yaparken dini ve dinsel otoriteleri doğrudan karşılarına almak yerine, kendi amaçlarını gerçekleştirmek için çaba harcayarak dolaylı bir zayıflatma süreci başlatmışlardır.
Eğitim aracılığı ile “birlik” sağlama amacına yönelik girişimler başlamıştır ve bu girişimler “Mekteb-i Sultani” ile somutlaşmıştır. Bunun amacı çeşitli din ve mezheplerden öğrencilerin bir arada okuyup Osmanlı vatandaşı olarak yetiştirmektir.

OSMANLI MODERNLEŞMESİ VE RESMİ İDEOLOJİNİN ÜÇ EVRESİ

Osmanlı resmi ideolojinin ilk öğelerinden biri modernleşmedir ki bu yalnızca devletin değil, aynı zamanda siyasal muhalefetin de içten benimsediği bir öğedir.
Modernleşmenin üç evreden geçtiğini ileri sürebiliriz:

1-Tanzimat paşalarının bürokrasi ile yürütmeye çalıştıkları BÜROKRATİK veya MEMURİ MODERNLEŞME
2-II. Abdülhamit’in “MONARŞİK” veya “SULTANİ” MODERNLEŞMESİ
3-Jön Türklerin Anayasa ve parlamentoyla yürütmeyi önerdikleri ve denedikleri “MEŞRUTİ” MODERNLEŞME

Tabi dördüncü ve sonuncu modernleşme de vardır. Bu da tabi siyasal sistemin imparatorluk olmadığı, demokrasiyi ve ulus-devlet’i veri alan “CUMHURİ” MODERNLEŞMEdir.
Osmanlı modernleşmesi dönemlere göre değişen yeni yönetici elit, muhalif ve aydın tipini de ortaya çıkarmıştır.

KOZMOS’DAN KAOS’A YA DA “NİZAM-I ALEM”DEN SENED-İ İTTİFAK’A

Geleneksel dönem Osmanlı resmi ideolojisinin benzer geleneksel/emperyal resmi ideolojilerden pek farkı yoktur. Geleneksel toplumu en iyi kavramlaştıran ifadelerden biri “nizam-ı alem”dir. 19. Yüzyıla gelirken Osmanlı klasik düzeni; bir başka deyişle “kozmos” ya da “nizam-ı alem” çeşitli nedenlerle bozulmaya başlamıştır. Bu aşamada Osmanlı Devleti kendi coğrafyasında “var olma” sorunu ile karşı karşıya bulunduğundan, Osmanlı modernleşmesi önce askeri alanda başlamıştır.

POSITIVIZM

Bilime verilen önem ve yeni dünya’nın dini Pozitivizm’dir. Aguste Comte’un kurduğu bu akım Türkiye açısından bir yandan ikinci kuşak pozitivistler olarak adlandırılan grubun, öte yandan özellikle Fransız ve Alman pozitivistlerinin daha etkili olduğu söylenebilir.
Tanzimat’tan sonraki süreçte özellikle Rıfat Paşa’nın ahlak kitapları ile gündeme gelen bir önemli konu da ahlakın kaynağının dinsel/geleneksel atıf noktasından dünyevi bir atıf noktasına doğru gelişmeye başlamasıdır. Tanzimat döneminde sivil basının ortaya çıkması ardından bilim ve eğitim temalı makale ve kitaplarda artış görülür. Eşitlik Osmanlı modernleşmesinin ve Tanzimat ideolojisinin temalarından bir diğeridir. Tanzimat’ta icat edilen Osmanlı kimliği hukuksal düzenlemelerle pekiştirilmiştir.

RESMİ İDEOLOJİ OLARAK OSMANLI KİMLİĞİ

19. yüzyılda kullanıldığı anlamı ile “millet” dini topluluk, cemaat anlamına gelmektedir. Ama modernleşme sürecinde “millet” bir kavram olarak bugün kullandığımız anlamda ulus’a dönüşmeye başlamıştır. 19. yüzyılda Sırplarla başlayan ayrılıkçı/ulusçu eğilimleri durdurmak, “cemaat’ten ulus’a” geçme sürecini yavaşlatmak, dinsel ve ulusal kimliklerin üstünde ortak bir Osmanlı kimliği yaratmak için çabalar hızlanacaktır. “Din/mezhep” bir kimlik olarak devam etmekle birlikte siyasal bir kimlik olarak “Osmanlı”nın icat edilme süreci başlamıştır.

II. ABDÜLHAMİT: GELENEKÇİ MODERNİZM

Resmi İdeoloji ve resmi tarihin sistematize edilmesi ve kurumlaşması II. Abdülhamit döneminde yeni bir merhaleye girmiş ve sonraki dönemlere miras kalmıştır. II. Abdülhamit, eğitimi, mutlak monarşinin kendisini yeniden üretmesini sağlayacak bir kurum olarak kullanmaya çalışmıştır. Bu dönem, ders program, müfredat ve kitaplarında yer alan fikirlere bakarak, gelenekçi modernizmin dönemi olarak nitelenebilir. 1880’li yılların ortasından itibaren dinsel sistem artmaya başlamıştır. II. Meşrutiyet döneminde öğretmenler resmi ideolojinin militanı olarak görülmüştür.

DİNİN DEVLETLEŞTİRİLMESİ

Jön Türkler’in yaptığı gibi II. Abdülhamit de İslamiyeti siyasal ve toplumsal birliği sağlayıcı bir ideoloji olarak kullanmıştır. Ayrılma eğiliminde bulunan Arnavutlar, Kürtler ve Arapları da bir arada tutma amacındadır. Dinselleşmenin bir başka nedeni bu dönemde misyonerlik faaliyetlerinin artması ve Hıristiyan okullarında İslam dinini eleştiren propogandaların yapılmaya başlamasıdır.

II. MEŞRUTİYET: “TÜRKLEŞMEK, İSLAMLAŞMAK, MUASIRLAŞMAK

II. Meşrutiyet Dönemi görünüşte Osmanlıcılığın yeğlendiği izlenimini verse de II. Abdülhamit dönemindeki “İslam-Türk Sentezi”ne dönüşmüş, Türklük ve Türk milliyetçiliği vurgusu hakimiyet kazanmıştır. Ancak sistematik bir ideoloji olmaktan çok inşa halinde bir görünüm sunmaktadır. II. Meşrutiyet döneminin resmi ideolojisini Ziya Gökalp’in önce yazı dizisi, sonra da 1918 yılında kitap haline gelen kitabının başlığı özetlemektedir: “Türkleşmek, İslamlaşmak, Muasırlaşmak”… Aslında bu slogan İttihat ve Terakki’nin de parti ideolojisidir. Bu parti ideolojisi Selanik’ten biçimlenmeye başlamış, Balkan Savaşları ile de nitelik kazanmıştır.
II. Meşrutiyeti üç alt döneme ayırmak olanaklıdır:

1-Meşrutiyet’in ilanından Abdülhamit’in tahttan indirildiği 31 Mart Olayına kadar geçen dönem
2-31 Mart Olayı’ndan Balkan Savaşı’na kadar geşen dönem
3-Balkan Savaşından Birinci Dünya Savaşı’nın sonuna kadar olan dönem

“Türklük” vurgusu II. Abdülhamit döneminde askeri okullarda okutulan kitaplarda olduğu gibi ağır basmaktadır. Artık Osmanlı’dan aynı zamanda Türk diye söz edilmeye başlanmıştır. II. Abdülhamit dönemindeki tarih anlayışından en ciddi kopuş, devletin tarihi (dolayısıyla ideolojik) kökeni, yani orijini konusunda olmuştur. Fransız Devrimi ayrıntılı anlatılan bir diğer konudur. Zira “İttihatçılar kendilerini Fransız Devriminin Türkiye’deki temsilcileri gibi görmekte, İlan-ı Hürriyet’i Türkiye’nin Fransız Devrimi olarak algılamaktadırlar.
Eğitimde meydana gelen değişmeler ideolojik değişimi de izlememize yardımcı olmaktadır. Öncelikle İttihat ve Teraki’nin 31 Mart olayı sonrasında sisteme tam hakim olmaya başlamasıyla ders müfredatları ve kitaplarında değişime gitmiştir. 31 Mart Ayaklanması da İttihatçıların dine bakışında bir dönüm noktası olmuştur.

MİLİTER TÜRK ULUSÇULUĞU

İttihat ve Terakki Cemiyeti zahiren Osmancılığa taraftar gözükse de Trablusgarb ama özellikle Balkan Savaşları “millet” ve “milli his” kavramlarının öne çıkmasında uygun bir ortam yaratmış, iktidarın milliyetçi eğilimlerini su yüzüne çıkartan gerekçelerden biri olmuştur. Artık “milli his”ten yoksun olmak savaş kaybetme nedeni olarak düşünülmektedir. Artık derslerde Türk Dünyası daha uzun anlatılmaya başlamıştır.

İTAAT VE SADAKAT ÜÇGENİ: VATAN-MİLLET-DEVLET

Fransız devriminin ilkeleri, İttihat ve Terakki Cemiyeti ile Meşrutiyet’in de kutsal değerleri olduğundan özgürlük, eşitlik, kardeşlik ve adalet kavramları öncelikle ve en çok işlenen temalar arasında yer almıştır. Aynı şekilde vatan, millet, devlet, ittihat temaları da özenle işlenmiştir.
II. Meşrutiyet döneminde “hukuk” laik, doğal hukuk eksenli olarak öğretilmektedir. Ders programlarına “Kanun-i Esasi” dersi yeniden eklenmiştir.
Türkçe dersinin adı hala Lisan-ı Osmani’dir ama kültürel kimliğinin verilmesinde önemli bir rol oynamaktadır.
Ancak modernleşme sürecinde eğitimin umulmayan ve arzu edilmeyen sonuçları da ortaya çıkmakta, devleti oluşturan farklı toplumlar arasında da ulusal özbilinçlenmeyi uyandırmaktadır. Yine II. Meşrutiyet döneminde eğitimde ulusal dil kullanma sorunu bir tartışma olarak başlamıştır.

RESMİ İSLAM VE LAİKLİK

İttihatçılar II. Abdülhamit’ten devraldıkları “Devlet İslamı”nı geliştirerek kullanmışlardır. Dine pek sıcak bakmamakla birlikte İslamiyet’in toplumu seferber edebilme gücünden yararlanmayı da ihmal etmemişlerdir. Bir yandan Osmanlı ülkesi içindeki ve dışındaki Müslümanların desteğini sağlamaya çalışmışlar, diğer yandan militarist bir amaçla, milliyetçiliğin değerleri olan vatan, millet, devlet gibi kavramları cihat, gazilik ve şehitlik gibi aslında İslami nitelik ve içerik taşıyan değerlerle meşrulaştırmışlardır. Böylece askerliği sevdirip kutsallığı vurgulanarak, erkeklerin askere gitmesini kolaylaştırmak, askerin komutanına itaatini sağlamak ve askerden kaçmayı azaltmak amaçlanmıştır. Eğitimin her aşamasına hakim olmak isteğinin bir ifadesi olarak Evkaf Nezareti’nin denetimindeki dini karakterdeki “sıbyan” okullarının sayısı bu dönemde oldukça azalmaya başlamıştır. Bu dönemde okullarda ibadet zorunluluğu kaldırılmıştır. Din derslerinin saat sayıları düşürülmüş ve içerikleri de değiştirilmiştir. Şiirler ile ilgili klasik anlatım ise aynen devam etmektedir.

SONUÇ YERİNE: MİRAS

Tanzimat ve II. Meşrutiyet Döneminin cumhuriyete belki de başlıca mirası, resmi ideoloji oluşumudur. II. Meşrutiyet’te “Türk-İslam Sentezi”ne dönüşen resmi ideoloji Cumhuriyetle birlikte Türk milliyetçiliği olarak berraklaşacaktır.
Atatürk’ün Büyük Nutku’nu okuduğu tarih olan 1927 yılından itibaren resmi ideoloji (CHP’nin altı oku) eğitim sistemine yansıtılmaya başlanmıştır. Cumhuriyet, eğitim sistemini de yeniden düzenleyerek, harf devrimi ardından geniş bir yurttaş kitlesini okur-yazar kılmayı başarmıştır. Bundan sonra her alanda yeniliklerin geldiğini biliyoruz. Özellikle Tarih kitapları büyük değişikler geçirmiş ve ahlak tam anlamı ile dünyevi bir ahlak halinde işlenmeye başlamıştır. Asıl önemlisi, resmi ideolojinin resmi jestlere, ritüellere de yansıyan kurumsal sürekliliğine dikkat etmektir.

Resmi İdeolojinin Doğuşu ve Evrimi Üzerine Bir Deneme
MEHMET Ö. ALKAN
Turgay Suat Tarcan
OO3020018 Uluslararası İlişkiler

 


Article Categories:
Ödevler
Likes:
0

Leave a Comment