banner
banner

“Eskiden Çıplaktım”

“Benim için müzik, Türkiye sınırlarında düşünebileceğim bir şey değil!”

BETÜL ÖZARABACI: Sen sahnedeyken biz de dergimizin başındaydık. Konserlerini takip etmeye çalıştık ama, neler yaşadığını bir de senden dinlemek istiyoruz.

ŞEBNEM FERAH: Nisan ve Mart sonundan beri konser veriyorum. Yağmurlarla başlayan konserlerim için çok şehire gittim ama, hala gitmediğim birçok yer var. Doğu’ya, İçanadolu ve Karadeniz’e gidemedim. Bunun dışındaki bütün büyük şehirlere; İzmir, İstanbul, Ankara, Eskişehir’e gittim. Yakında da Bursa’ya gideceğim. Daha sonra kıyı yerlerine; Mersin, İskenderun’a gitmeyi istiyorum. Çok coşkulu, çok güzel konserler verdim. İnsanların hep ayakta izlediği, bütün albümün baştan sona söylendiği konserlerdi. Bu, benim için çok önemli, çünkü hep içimden gelerek söylüyorum; albümü yaparken hiç kaygı taşımadım ben. Başlangıçta taşıdığım birkaç çok önemli kaygı vardı ama, bunlar tamamen kariyerimle ilgiliydi. Birincisi; bu iki üç şarkı güzel, diğerine geçelim deyip boş bir albüm yapmamaktı. Hiç olmazsa belirli bir standartın üstünde olsun, insanlar albümün hepsini değil de, en azından yarısını çok sevsin istiyordum. Aldığım tepkilerden albümün tamamının sevildiğini hissettim, çünkü bu, konserlerde çok ortaya çıktı. Bazı şarkıları benim söylememe hiç gerek kalmadı; Yağmurlar, Bu Aşk Fazla Sana ve Fırtına gibi… Stüdyoda şarkı söylemeyi çok seviyorum ama, sahnede şarkı söylemeyi daha çok seviyorum ben. Müzik, insanlarla birebir, karşılıklı paylaşmak için yapılan bir şey. Bunu da daha çok sahnede hbostanciissedebiliyorsun. Albüm, daha çok böyle evde yapılıp, kendi kendine müzik yapmak gibi bir duygu ifade ediyor bana. Sahnede ise bin kişiyse bin kişinin, onbin kişiyse onbin kişinin bütün elektriğini üzerinde hissediyorsun. Bu inanılmaz bir duygu! Bunu çok samimi söyleyeceğim; albümü yaparken çok uzun yıllar müzikle uğraştığım için, meşhur olmak gibi kaygılarım yoktu. Gerisini hiç tahmin etmiyor, merak da etmiyordum. Bana sanki yeni arkadaşlarım olacak gibi geliyordu: “Merhaba, ben Şebnem. Böyle bir müzik yapıyorum!” On yıllık müzik geçmişim var, insanlar televizyonda klibi görüp kaset kapağına bakıp beğeniyor ve almaya karar veriyor ya da almıyor. Ben, şarkıcı ve arkadaşları ilişkisi oluşturmaya çalışıyorum. İleride müzikal kariyerim için de bu geçerli olacak ve bunu ucundan yakaladığımı hissediyorum. Ben sahnedeyken benimle birlikte şarkı söyleyen insanları, yaptığım müzikle ilgilenen, düzgün bir seyirci ve dinleyici olarak gördüm. Elinde belki bir arşivi olan ya da oluşturmaya çalışan bir müzik dinleyicisiyle karşı karşıya olduğumu konserlerde farkettim. Bu yüzden çok mutluyum ve huzurlu hissediyorum kendimi.

BÖ: Konserler devam edecek mi peki? Üçüncü klibini de çektin…

ŞF: 24 Eylül’de Bursa’da, Ekim ayında da Boğaziçi Üniversitesi’nde var galiba. Bu arada Ekim ayından itibaren Pentagram’la birlikte bir turne planlıyoruz. Başarabilirsek, Ekim ayında, hiç gitmediğim şehirlere de gitmeyi istiyorum. Kasım’da da ikinci albümün çalışmalarına başlamayı düşünüyorum. Bir bilgisayar aldım, demolarını kendim yaptım ve aynı ekiple Kasım’da stüdyoya girmeyi istiyorum.

BÖ: İlk albümünle insanlara Şebnem’i tanıtmayı istediğini söylüyorsun. Söz ve bestelerini kendin yapıyorsun. Sana ait yaşanmışlıkları müziğinle paylaştığında bir yanın açıkta kalmış gibi hissetmiyor musun peki?

ŞF: Aslında kesinlikle böyle hissettiğim zamanlar oldu ama, bu işi yapmaya karar verince insan, “Ben hayatımı müzik yaparak geçireceğim ve başka birşey yapmak istemiyorum” dediğin andan itibaren zaten, birtakım şeyleri de çoktan aşmış olduğunu farkediyorsun. Belki bakirliği gidiyor ama, işlenmeye de başlıyor. Senin safça yazdığın birtakım şeyler başkalarına ulaşıyor, onlar tarafından başka anlamlar katılıyor, başka şekilde algılanıyor. Sen birilerinin hayatında, birileri de senin hayatının içinde oluyor. Bu hayat, başkalarıyla ortak yaşamaya çalışan, kendi yalnızlığını kendisi seçen insanlar için olumlu bir duygu. Hakikaten onlarla birşeyler paylaştığım ve duygularımı iletebildiğim için mutluyum. Sözler benim için önemli ama müzik de çok önemli. Şarkılarımın daha çok müzik kısmını düşünmeyi seviyorum. İkisi de birbirinden ayrılacak şeyler değil ama, benim daha çok paylaşmak hoşuma gidiyor. İlk başta, ilk albümde o duyguyu çok yaşadım. Çıplak hissettim kendimi! Herşey elinden uçup gitmiş gibi geliyor ama ben, bunun baştan beri, yıllardır çok bilincinde olduğum için birtakım özel şeyleri korumaya çalıştım. Bu da zannediyorum ki, az da olsa farkediliyor. Yalnızca müziğimi paylaşmaya çalışıyorum, paylaşmak istediğim şeyleri paylaşmaya çalışıyorum. Ben zaten ne yaptığı ortada olan biriyim! Gereksiz medyatik olan, yapmadığı, yapmayacağı şeylerle gündeme gelen biri olmayı hiç istemedim. Ben bir şarkıcıyım ve müzik yapıyorum, hep bunlarla gündeme geldim. Böyle olduğu için de, birtakım şeyler çok dengeli bir biçimde oturdu. Artık kendimi, yalnızca paylaşıyor gibi hissediyorum. Zannediyorum ki dinleyicilerim de bundan dolayı mutlu.

BÖ: Sence sanatçı mesaj vermek zorunda mıdır? Şarkılarını kendi bildiğin gibi yapacak olursan anlaşılmayabilir ama anlaşılır şekilde yazacak olursan da içine sinmeyebilir. Bu duyguyu hiç yaşadın mı?

ŞF: Buna hiç katılmıyorum. Sanatçı çok önemli değildir, illa ki mesaj vermek zorunda da değildir. Hemen hemen herkesin, istediği herşeyi yapabileceği bir ortamda yaşıyoruz. Demokratik bir ortamda. Sanatçının hata yapmayan, mükemmel, insanları sürekli iyi şeyler düşünmeye zorlayan insanlar olmalarının beklendiğini biliyorum ama bunun büyük bir yalan olduğunu düşünüyorum. Sanatçı da insan. İnsan dediğimiz şey, aslında çok basit bir yaratık ve her türlü duygusal yoğunluğu yaşıyor. Bazen kıskanç, bazen kindar oluyor, nefret duygusu ağır basıyor, bazen de çok seviyor. Bunlar zaaflar. Bunları çok başarılı bir şekilde kontrol edebilen biri, sanatçı değil ancak psikolog falan olabilir. Sanatçı herşeyi çok doğal yaşayan kişidir. Ben bu arada sanatçı derken, kendimden değil, benim anladığım sanatçı kavramından sözediyorum. Dolayısıyla bu tür insanlardan mükemmel olmasını, gerektiği gibi en ortalama değerlere endeksli davranmasını bekleyemeyiz. Bu yüzden sanatçının iyi mesaj vermesi kalmadı. Artık yok! Hırsızlık yapan adam da sanatçı olabiliyor, birisine tecavüz eden insan da müzik yapabiliyor. Bunu engelleyemezsin! Müzik yapamazsın, resim çizemezsin diyemezsin kimseye. Bir şekilde ortalanması, ahlaki ve uzun vadeli değerlerle mümkün. İnsanların içinden gelen birtakım şeyleri durdurmak girişiminde bulunmanın saçma olduğunu düşünüyorum. Yaşadığımız çağ, herşeyi içinde barındıran bir çağ ve çok yoğun şeyler var. İnsanlar bunun birer kanıtı. Bence herkes, içinden gelen şeyi yapmalı. İnsanlar da isterlerse almalı, istemezlerse arkalarını dönmeli. Müzikten söz edecek olursak; müzik, deterjan, su gibi ihtiyaç duyduğumuz birşey değildir. Mutlaka periyodik olarak satın alacağınız, kalitesine bakıp karar verebileceğiniz birşey de değil. Ya seversiniz ya sevmezsiniz. Son zamanlarda Türk Pop Müziği’nin yaşadığı şey de bu. Herkes bir anda, “Aman sevilsin ikinciye şans yok” diye düşünüyor. Bence bu kalpten geçen birşey ve pek çok kez şansınız olabilir. Ben müziğin doğal yapılması gerektiğini düşünüyorum. Doğal olunca da, aklımdan geçen hiçbir fikri durdurmak fikri bana yakın gelmiyor. İlk klibimde “Vazgeçtim Dünyadan” dediğim için, bir kesimden tepki aldım. Yıllardır sürekli birilerini sevmekten bahsediliyor, sürekli iyi olmaktan bahsediliyor. Bunlar o kadar hesaplı yazılmış şeyler ki, bu yüzden artık kimse bunlarla ilgilenmiyor. Birilerinin hayattan vazgeçme noktasına gelmesi gibi bir gerçek varsa, bunu bir şekilde birinin dile getirmesi bana daha gerçekçi geliyor. Kendim için uygun bulduğum yöntem de, içimden geldiği gibi davranmak. Başkalarının doğrularına göre kendimi sınırlandıramam. Doğduğumuz ve öğrenmeye başladığımız günden itibaren birileri “şu iyi, şu kötü” demeye başlıyor. Bence herkes kendi karar vermeli neyin doğru, neyin yanlış olduğuna. İnsanların yanlış yapıp onu düzeltme şansı da olmalı. Bundan daha iyi bir öğrenme yöntemi düşünemiyorum.

BÖ: Sürekli üretmek ve birşeyler paylaşmaya çalışmak, sence büyük bir sorumluluk değil mi? Kalabalığın içinde yalnız kaldığını hissettiğin oluyor mu?

ŞF: Kendimi kalabalığın içinde yalnız hissettiğim anlar oluyor. Ben herşeyi hayatta bir beslenme haline getirdim. Kalabalığın içinde kendimi yalnız hissederken de birşeyler öğreniyorum. Kalabalığın içinde yalnız hissetmediğim zamanlarda da birşeyler öğrendiğimi düşünüyorum. Evde yalnız kalmayı istediğimde de öğrendiğim çok şey var. Artık herşeyden birşeyler emmeye kendimi kanalize ettim. Eğer birileriyle yoğun anlamda birşeyler paylaşmaya karar veriyorsan, her türlü durumu emmek istiyorsun. Son hücresine kadar vücuduna geçirmek istiyorsun. Kendimi çok zor durumda hissettiğim anlar oluyor ama bu, benim yıllardır çok severek yaptığım birşey olduğu için… Her ortamda her şekilde yaptım bu işi ve şu an hiç aklıma gelmedi; Ben bunu mu yapmak istiyorum, yoksa başka birşey mi? Bütün bunları düşündüğümde bile benim için en uygun şeyin bu olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. Şunu soruyorsan eğer; bu, yük değil. Taşımayı çok sevdiğim birşey aksine. Bundan sonraki durum konusunda endişeleniyor muyum? Bunu soruyorsan, ben bu albümde hep içimden geleni yapmaya çalıştım. Bunun bana her türlü getirisine de katlanmaya çalıştım. Benim hayattan anladığım; içimden geleni yapmak, doğal olmak, içimde yaşadığım gerçekleri dışarıya yansıtabilmek. Müzik yaparken de bana ışık veren, güç veren duygu bu. Ben mutlaka beni kabullensinler, sevsinler diye düşünmedim. Bu albüm tuttu, ikincisi de aynı olmalı, yine sevilmeli diye düşünmüyorum. Bu şekilde davranmak ikiyüzlülükmüş gibi geliyor bana. Aklıma gelen yeni şeyler var. Hayatı takip ettiğimi söyleyebilirim, müziği de dünya bazında takip ettiğimi söyleyebilirim. Bunları ikinci albümde yansıtmaya çalışacağım. Bunun sonucu şu olabilir; “İlk albümü biz çok sevdik, bu olmamış” diyebilirler, buna da katlanmaya hazırım. Beni dinleyen insanların bunu çok iyi bildiğini hissediyorum. Saçımın, kaşımın, gözümün biçimi için değil de hakikaten yaptığım müzik için dinlediklerini bildiğim için, içim çok rahat. Bu yüzden ne görüntümü değiştirmek ne de yenilikler yapmak zorunda hissediyorum kendimi. İçimden geldiği gibi davranmaya devam edersem, insanlar benimle iletişim kurmaya devam edecek.

BÖ: “Baştan sona dinlenebilen, rock kalıplarının dışında deneyselliğe de yer veren bir albüm olsun istedim” diyorsun bir röpörtajında…

ŞF: Rock kalıplarının dışında derken bütün albümü kastetmiyorum. Rock’ın dışında da birtakım denemelerinin olduğu bir albüm diyorum. İlk albümüm için bir türkü bestelemeye çalıştım. Albümde techno formunda, sert “Fırtına” adlı şarkım var. Bir rock albümünde bu pek rastlayamayacağınız şeyler. Dünyada bütün müzikler içiçe girdi ve yeni çıkan birçok grubu, kendi içinden gelen şeyleri de müziğine katıyor. Dolayısıyla ortaya yeni şeyler çıkıyor ve bunların dinleyicileri de var. Jenerasyonlar da değiştiği için, kendimi ne kadar geliştirebilirsem, birtakım tecrübelerden etkilenirsem, bunu da tabii ki albüme yansıtacağım. İkinci albümümde de bu tavrımı korumayı düşünüyorum. Denemeyi düşündüğüm şeyler var, onları da deneyeceğim.

BÖ: Kısa zamanda albüm çıkarma fikrinin sanatçının emeğine zarar verdiğini düşünüyor musun? Dinleyenler sekiz ayda bir albüm bekler oldu sanatçılardan…

ŞF: Firmayla üç sene için üç albüm yapacağım diye anlaşıyorsun. O kadar farklı manzaralar var ki, meşhur olup, gece kulüplerinde daha yüksek paralara şarkı söylemek istiyordur… Bir diğeri kariyeri için, yıllardır müzik yapıyordur. Biri de stüdyo müziği yapıyor, albüm yapayım diye ortaya çıkıyor. Beklentiler farklı ve genellemek de doğru değil. Benim koşullarım da şu anda bunu gerektirmiyor ama bunları çağrıştırıyor. Ben acele ettiğimi düşünmüyorum. İlk albümümü çıkardığımda herkes neden geç kaldığımı sordu. Sanki hepimiz aynı anda albüm çıkarmak zorundaymışız gibi. Ben kendi müziklerimi kendim yaptığım için, heyecan dolu oluyorum. Niye? İnsanlara yeni anlatacağım ve dinleteceğim şeyler var çünkü. Bunun için acele de etmiyorum ama. Kasım’da başlamayı düşündüğümüz çalışma, altı ay da, üç ay da sürebilir. O tamamen bu çalışmanın nasıl gideceğine bağlı. İlk albümle ilgili tatmin duygusunu yaşadım. İnsanların baştan sona dinlediklerini biliyorum ve şu anda onlara söyleyecek yeni birşeylerim var. Bu yüzden acele ediyor gibi hissetmiyorum, aksine mutluluk duyuyorum. Başkalarından beste alıyor olsaydım ve yine Kasım deseydim, neden acele ettiğimi sorabilirdin. Albüm oluşturacak bir materyal varsa elinde, bence bu aceleci olmak değil. Yine aynı ekiple çalışacağız. İskender Paydaş, Pentagram’dan Tarkan ve Cemil’le… İlk albümde de birlikte çalıştığımız için, müzikal anlamda birbirimizi çok iyi tanıdık ve iyi arkadaşlarız. Bütün enerjimi ikinci albüme vereceğim için de heyecanlıyım!

BÖ: Raks-Polygram bağlantısından yola çıkarak, Şebnem Ferah’ın sesinin yurtdışında da duyulacağı düşünülebilir mi?

ŞF: Raks’ın bana en cazip gelen kısmı, Polygram’la bağlantılı olarak çalışmasıydı. Bu konuda elimde somut birşey olmadan fazla şey söylemek istemiyorum. Sonuçta müzik yapan her müzisyenin hayalidir bu. Ne kadar insanla biraraya gelirse, o kadar hoşuna gider. Ben bunu doğal akışına bıraktım ama, önümüzdeki günlerde birtakım gelişmelerin olabileceğini söyleyebilirim. Müzik benim için Türkiye sınırlarında düşünebileceğim birşey olmadı ve bundan sonra da olmayacak. Her rock müzisyeni hayatının bir döneminde, en azından düşünür: Lise biter, yurtdışına gidilir. Bu ülkede yapılacak hiçbir şey yoktur. Halbuki, başka ülkelerde birşeyler yapabilmek, uluslararası bir müzisyen olmak için, önce kendi ülkende birşeyler yapmış olman gerekir. Çünkü plak firmaları önce kendi ülkendeki satış potansiyeli ile ilgileniyor. İster dolu, ister boş bir kaset gönder, sadece teşekkür mektubu gelecektir. Bu yüzden herşeyin doğal gelişmesi taraftarıyım ama yakın da olduğumu hissediyorum. Söyleyecek birşeylerim olduğunda, bağıra bağıra söyleyeceğim!


RÖPÖRTAJI YAPAN DERGİ: Popsi (Sayı: 28)
RÖPÖRTAJI YAPAN KİŞİ: Betül Özarabacı
DERGİDEKİ FOTOĞRAFLAR: Gül Gülbahar
TARİH: 24-30 Eylül 1997
BURDAKİ FOTOĞRAFI ÇEKEN: Turgay Suat Tarcan (1999)
RÖPÖRTAJI İNTERNETE KAZANDIRAN KİŞİ: Turgay Suat Tarcan
RÖPÖRTAJI İNTERNETE KAZANDIRAN SİTE: www.tst.gen.tr


Article Categories:
Müzik
Likes:
0

Leave a Comment